Allah Türkleri, onlar ise insanı yarattılar


  

(Makale Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir)

 Son dönemin bilimsel araştırmaları kanıtlamıştır ki, bugün kabul edilen eski tarih yanlıştır ve biz geçmiş hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Genellikle, eski dönem hakkında fikir ileri sürmeden önce o dönemin mantığını araştırıp anlamak önemlidir. Firdevsi "Şehname" sinde şöyle yazıyor: "Benim sözlerimde bulunmaz yalan, ne efsun, ne efsane yazdım inan. Akılla oku, sembol bulursan eğer, düşün, sembol manaya yol gösterir". Kitabında divlerden, mucizelerden yazan Firdevsî'nin böyle yazması gösteriyor ki, eski gerçekler sembollerle yazılmıştır ve onları anlamak için sembolleri açmak gerekir.

Bugün kabul edilmiştir ki, insanı Allah yaratmıştır. Fakat Tevrat'ta Allah'ın iki çeşit insan yaratması özel kaydedildi. Araştırmacı  A. L. Hosroev, Aleksandriyalı Filona esasen bu konuda şöyle yazıyor: "Gerçekleştirilen insanla (Tevrat, I kitab.2:7), Allah'ın karakteri ile önce oluşmuş insan (Tevrat, I kit.1:27) arasında çok büyük fark var. Çünkü, hissiyatla ilgili oluşturulan, yani organize edilmiş insan, artık kaliteye aittir ve bedenle ruhtan ibarettir ki, erkek ve kadın doğasına göre ölümlüdür. İmgeye uygun yaratılan ise - bazı ilk karekter veya nesil, veya mühür, akıllı, bedensizdir: ne erkek, ne de kadın doğasına göre imha olmayandır: "Yer" (Tev. I kit.2:7) ve "Gök" (Tev. I kit.1:27) insanı. Gök adamı, Allah'ın karakterinden kurulduğu için yok olmuyor ve yere ilişkin yoktur, yer adamı ise yasadışı maddeden oluşmuştur ki, onu Musa «kül» adlandırmıştır. Bu yüzden de Filon diyor ki, Gök insanı elle yapılmamış, Allah'ın karakteri ile nüshelenmişdir (mühürlenmiş). Yer adamı ise usta aracı ile yapılmıştır” (А. Л. Хосроев, «Александрийское христианство», M.. 1991, sayf.110). Eflatun'un (Plato) “Timey" eserinde bu konuda geniş konuşuluyor. Bu fikir Kuran'la da doğrulanmıştır: “O sudan bir insan yaptı, ona akraba erkek ve kadın yarattı. Allah gerçekten üstün ve güçlü olandır” (Kuran, 25:56). Eğer biz su sembolünün kaynaklarda ana maddenin sembolü olduğunu düşünürsek, anlıyoruz ki, Adem sıradan insan değil, “dirilik suyundan”, yani ana maddeden yaratılmış mistik varlıktır. Sıradan insanlar ise bu mistik varlığa akraba gibi yaratılmışlardır. Kuran'da, Allah'ın ilk insanı yaratdıktan sonra meleklere, Âdem'e secde etmeyi emretmesi onu gösteriyor ki, Adem gerçekten de Allah'ın karakteri ola bilir.

Kaynaklarda Adem simgesi Osman sembolü ile ilişkilendiriliyor ve "Dami Osman" olarak yazılıyor. Diodor Siciliyalı Osman simgesini "Osimon-Dias", yani Osman-Allah gibi kaydediyor ve bu sembol II Ramsese ait ediliyor (Г. В. Носовский, А. Т. Фоменко, «Империя», M., 2000, sayf.537). Bu demektir ki, Osman öyle Adem, yani sıradan insanları yaratmış Allah anlamındadır. Eski Mısır yazılarına göre ise, Allah ilk olarak Asar/Oziri Allahını yaratmış ve insanlık üzerinde hakim kılmıştır. İşte bundan sonra dünyanın 72 milleti yaratılmıştır. Asar/Oziri sembolü bugün Türklerin Azer kolunun adı olarak kalmıştır. Böyle çıkıyor türklerin en eski kolu olan Azeri kolu - türklerin Osman neslidir ve bu Gök Türkleri Allah'ın karakterine göre mühürlenmişler. Sıradan insanlar ise usta, yani bu Gök Türklerinin elleri ile yaratılmışlar.

Tevrat'a ve b. kaynaklara göre, “İlk insan yarandıkta, dünyanın o başından bu başına kadar olmuştu” ve sadece günah işledikden sonra Allah elini koyup onu küçültmüştür (Tev. V kit.4:32). Demek ki, ilk oluşmuş Türkler Allah'ın koyduğu kanunları ihlal ettiği için, yani “Adem'in cennet almasını yemesi” sembolü ile ilgili cennetten kovulmuş ve böylece kendi kudretini kaybetmişlerdir. Gök türkünün sembolü olan Adem'in (Mısır'ın Atum Allah'ı) kendi kudretini kaybetmesi sembolü, Mısır yazılarında Asar/Ozirinin Tanrısının ahirete yakın ölmesi ve ahirette yeniden dirilişi gibi yazılıyor. Kuran'a göre, Azer - İbrahim peygamberin babasıdır ve o, put yapıp onlara can veriyor (Kuran, 6:74). Yunan mitolojisine göre, sıradan insan yaratıp ona can veren Prometeydir ve o Zeus Allah'ı tarafından Kafkas dağlarına qandallanmışdır. Prometey sembolünün sufizmde «Pir-Midiya», yani «Midiya firavunu» anlamına vermesi ve onun insan yaratması, bu imgenin Allah anlamında olması demektir.

Bilindiği gibi, Prometey insanlara İlahi ateş getirmiştir. Tevrat'a göre bu işi Musa peygamber görmüştür ve o da Madiamdan, yani Midiyadan olmuştur. Z. Freud'a göre Musa peygamber Kâdeş, yani Kadus kâhinlerinin atası sayılıyor. Tarihçi B. A. Turayev ise bildiriyor ki, amoreyler, yani marlar ülkesi olan Kâdeş - Azitu (Azeri) şahlığıdir. Araştırmalarımızda çıkan sonuca göre, amoreyler, yani midiyalı marlar - bugün isim ve soyadlarının önüne "mir" sözleri yazılan emir-seyyidlerin (amorey-sutiler) atalarıdır. Mar sembolü en eski dönemlerden ejderhalar (yılan) soyuna ait edilmiştir ki, tarihçi Tebrizli Arakel "ejdere doğmuş" Midiya mediumlarını "Osman şahların nesli" adlandırır (А. Даврижеци, «Книга историй», M. 1973, sayf.51). Bu ise şunu gösteriyor ki, pir, beğ, seyyid, şıh ve b. adlandırdığımız Osman-Azer kutsalları sıradan insanların soyu değil, gökten gelmiş ve Allah'ın karakteri ile nüshelenmiş (qelibde yaratılmış!) 120 bin (İslam'da 124000) peygamberin neslidir.

A. Oppenheym "Eski Mesapotamiya" kitabında açıkça yazıyor ki, Mesapotamiyanın ünlü şahlar soyunun, yani Kutiler sülalesinin hakimiyeti mifik dönemlerden - "şah (çar) hakimiyetinin Gökten yere indiği dönem"lerden başlanıyor (А. Л. Оппенхейм, «Древняя Месопотамия», М., 1980, sayf.146). El Kufinin "Kitab el-Fütuh" eserinde ise belirtiliyor ki, gökten yere inmişler - Salman ibn Rabia ve İran halkından onunla gelenlerdir («Azərbaycan tarixi üzrə qaynaqlar», B., 1989, sayf.59). Öyle anlaşılıyor ki, Kutiler, Salman ibn Rabia ve onunla gelenler - Osman şahların soyudur ve Şah hakimiyeti de onlarla birlikte gökten yere inmiştir.

Kabul edilmiştir ki, İbrahim ve diğer tüm peygamberler yahudiler neslindendir. Fakat bütün eski kaynaklarda yahudi deyince Hazar Türkleri olan Kağan ve beğler soyu kastedilmektedir. Hazar sembolü sufizmde ölümsüzlük kazanmış Hızır peygamberin simgesidir ve bu sembol ana madde, yani “dirilik suyu” ile ilgilidir. Ana madde ise sıradan insanlar için görünmezdir ve onu sadece şamanlık, qamlıq makamında görmek mümkündür. Bu yüzden de sufizmde ana maddenin simgesi olan "H" (K/G /Ğ ve b.) sesi kaynaklarda bazen yazılmıyor ve bu halde Hazar sembolü Azer sembolü olarak okunuyor. Ermeni kaynaklarında Hazarapati (Hazarapet - HazarYafet) sembolünün aynı zamanda Azarapati/Azarapet (Atropat simgesi) gibi kaydı işte bu anlamdadır. Buradaki Pat sembolü ise kutsal Azeri-Osman neslinin - Yafet (Apet), yani Mısır yazılarındakı Pta Tanrısı'nın nesli olmasını gösteriyor.

Luka peygamberin "İncil" inde İbrahim'in babası Azer değil, Lazar gibi gösteriliyor (Yeni Ahit. Luk.16 :22-25). Lazar simgesi sufizmde El-Azar, yani Azer-Eli demektir ve bu sembol İsrail (İzrail) sembolü ile aynıdır. Ünlü ingiliz bilim adamı Arthur Kestler 1976 yılında Amerika'da basılmış “Onüçüncü kabile” kitabında onlarca alıntı getirerek tüm dünyaya kanıtlamıştır ki, yahudiler şimdiki İordan üzerinden değil, arilerin (er-erenler) vatanı olan Kafkasya'dan çıkmışlar ve asıl yahudiler Hazar hakanı ve Hazar Türk beğleridir (A. Кестлер. «Тринадцатое колено», sayt: http://www.lib.ru/INPROZ/KESTLER/hazary.txt). Öyle anlaşılıyor ki, eski kaynaklardaki “Midiya yahudileri”, yani “Ya-Huda” olarak yazılan Kuti sembolü Azeri-Osman kutsalları olan Kâdeş, yani kaduslar soyuna teşmil edilmelidir.

İslam'da “kutsal” anlamına gelen “kuddus”, “aqdes” sembolleri de eski Midiyanın “kadus” sembolü ile ilgilidir. Eski Ahit'te kuddus, aqdes, yani kutsallık simgesi “kodeş” olarak yazılıyor. Hıristiyan yazılarında belirtiliyor ki, “kutsal” kelimesi, Eski Ahit'teki semitik köklü “kodeş”le (kdsh - kutsal) bağlıdır. Bu sembol bazı yerlerde İlahlara ve onunla ilgili olan şeylere uygulanıyor. Yeni Ahit'te “kodeş” kelimesinin eşdeğeri - yunan kelimesi olan “osios”, “aqios”, “aqiazo” ve b. terimlerdir. Eski Ahit sitatlarında “osios” – “kodeş İsrael" (kedosh Yisrael), yani kutsal İsrail kelimesinin eşdeğeridir ki, onu Ahit yazarları Mesihe veya Allah'a ait ediyorlar.

Hıristiyanlar kutsallarını “aqi”, “aqiya” adlandırıyorlar ki, bu sembol Eski Ahit köklü sayılıyor ve “Allah'a kulluk ve onu şöhretlendirme için ayrılmışlar” anlamındadır. Hıristiyan mükaddeslerinin “aqi” adlandırılması, onların Azeri-Osman kutsalları olan "ağa"lar soyu, yani pir, beg, seyyid, şih ve b. kutsallar nesli olması demektir. Bütün bunlar ise o sonuca yol açıyor ki, “kodeş İsrael” sembolü – “Kutsal Azeri eli” olarak anlaşılmalıdır.

Belirtmek isteriz ki, rusların “Boq” (Allah) sembolü (iran. Baqa) işte Türklerin Beg sözüdür. Aynı anlamlı “Qospod” (Allah) sembolü ise “Aqios-Pta”, yani “Oğuz-Yafet” (Oğuz-Fateh) demektir. Ermeni ve gürcülerin “Katalikos” sembolleri de bu anlamda - «Huda Eli - Oğuz» fikrini ifade eder ve b.

Kur'an'da açık belirtiliyor ki, Kur'an kitabı işte İsrailoğulları için, yani Azeri kutsalları için gönderilmiştir ve onlar Allah için bütün insanlıktan üstün olmuşlardır. Allah İsrailoğullarını Kendine eşit tutmuş ve onları on iki topluluğa ayırmıştır. Onlara güzel topraklarda yer vermiş, onları varis etmiş, Allah'ın koyduğu kurallara amel ettikleri halde onlara cenneti vaat etmiştir. Ayrıca, Allah İsrailoğullarına sıradan insanların bilmediği ilim vermiş ve bu bilime göre de onları diğer insanlardan üstün kılmıştır. Bu demektir ki, Allah İsrailoğullarını farklı yaratmıştır ve onlar Allah'a denk tutulan kutsallar neslidir (Kur'an, 27:76, 10:93, 5:12, 7:160, 44:32, 45:16, 2:47,122,40, 6:165). Azeri (Osman) mükaddeslerinin Allah'ın varisleri sayılması, onların mucizeler göstermek kudretinde Allah'a yakın olması ile ilgilidir.

Azeri-Osman mukaddeslerinin, yani "Kitabi Dede Korkut" da "Erenlerin Evreni» (Erenlerin yahudisi, seçilmişi) adlandırılan Midiya yahudilerinin ana kolu “Levit” denir ki, onlar kendi hayatlarını Allah'a adamışlardır. İslam'da bu gol “El-Beyt” (ehl-i Beyt) olarak yazılıyor ve Hz. Muhammed'in Ailesi anlamındadır. Genellikle, Muhammed sembolü sufizmde “Midiya maqı”, yani “Midiya mediumu” gibi de aşıklanıyor. Kuran'da Allah nurunun (Kuran, 24:35, 61:8-9, 64:8) Hz.Muhammed'e verilmesi ve Muhiddin ibn Arabînin bu Nuru «Hakika Muhammadiyya» (Hak-Muhammed) sembolü ile alakalandırmasi onu gösteriyor ki, Muhammed peygamber sıradan insan değil, Kozmik İnsan (Adem) olan ve Allah işlevini taşıyan bir Varlıktır. Öyle anlaşılıyor ki, Muhammed peygamber - dev insan, yani Allahü Kebir (Ekber). Sufiler dahisi Gazali'ye göre de Muhammed peygamber kozmik insanın karakteridir. Hz. Muhammed'in "iki dünyanın efendisi" olarak adlandırılması ise o demektir ki, o işte Mısır'ın Ra-Amon (Amon-Ra), yani Ra-Aman Tanrısı'nın karakteridir. Kuran'da Ra-Aman sembolü - Rahman gibi yazılmıştır. Kaynaklara göre Eski Mısır'ın Ra-Amon Allah'ı ana maddede, yani gökte ruhlar dünyası yaratmış ve öldükten sonra da Allah'a çevrilerek Alban dağlarının üstündeki uzayda karar almıştır. Firdevsi "Şehname" sinde Amon Tanrısı'nın Gökyüzünü tutması olayını Cemşidle bağlıyor ve kaydeder ki, o bir denizi geçip Göğe ilk ayak açar. Gökte Keyan tahtı kurup, divin sırtında tahta çıkan Cemşid, uzayda Güneştek karar tutuyor. Kuran'da bu olay - Allah'ın Arşa, yani Göğe yükselmesi şöyle anlatılır: "O öyle bir yaratıcıdır ki, yerdeki her şeyi sizin için yarattı: sonra iradesini Göğe yöneltip, onları yedi gök olarak düzeltti ... Allah gökleri direksiz yükseltti, sonra kendi tahtında karar aldı ve Güneş'i, Ay'ı kendisine tabi kıldı ... Rahman arşa hâkim oldu (Kuran, 2:29, 13:2, 20:5).

Ra-Aman, yani Rahman'ın arşa - göklere hakim olup, Allah'a dönüşmesi Mogilyan ve Gültekin yapıların ilk satırlarında şöyle: “Ben Tanrı tek Tanrı yaratmış bilici türk hanı ... Ben Tanrı tek Gökte oluşmuş bilici türk hanı ...”. Bu demektir ki, Rahman Allah işte Türk Hanının karakteridir. “Kitabi Dede Korkut” anıtı'nda Ra-Aman Allah'ı - «varıban peygamberin yüzünü gören, gelüben Oğuz sahabesi olan, açığı tutunca bıyıkların kan çıkan, bıyığı kanlı Bekdüz Aman” gibi kayd ediliyor. Kadus anlamında olan Bekdüz sembolü eski Mısır yazılarında Tektüz (Taktiz Amon) olarak yazılıyor. Nizami Gencevi «İsgendername» eserinde “Tekdis tahtı”nın sahibini “Sahibkeran”, yani yerin-göğün sahibi, efendisi adlandırıyor. Öyle anlaşılıyor ki, yerin-göğün sahibi olan Amon-Ra Allah'ı öyle Oğuz Begi olan Amandır. Dilimizde Amon Tanrısı'nın adı Amanulla, yani Aman-Allah gibi kalmıştır. Eski Mısır kaynaklarında bu Allah Napatlı Amon gibi de belirtiliyor ki, Strabo'nun “Coğrafyası”sına göre kaduslar, amardlar ve b. aşiretler işte Nifat, yani Napat ve Zaqr dağlarına dağılmışlar. Bu ise o demektir ki, bütün eski kaynaklarda İlahlar yurdu derken işte Azeri-Osman mükaddeslerinin vatanı olan Azerbaycan anlaşılmalıdır. Sufizmde Azer sembolü – “İssi Ra”, Osman simgesi ise “İssi Aman” olarak açıklanıyor ki, burada “İssi” sembolü “ruh” anlamındadır. Demek, Azeri ve Osman sembolleri Ra-Aman, yani Rahman Allah'a ait simgelerdir.

Ermeni, Arap, Yahudi, ve b. tarihçilerine göre tüm tarih sadece seçkinlere, yani asıl yahudilere aittir. Dahi Mühiddin ibn Arabi özel belirtiyor ki, seçilmişlerin sıradan insanlardan farkı o ki, onlar Allah'ın sırlarını bilmişlerdir. Nikolay Rerih kendisinin “Işık saçan Şambala” eserinde eski Azerileri - Büyük sırları bilen “Büyük Azeriler” adlandırıyor. Hegel ise kendisinin "Ruhun felsefesi" kitabında, Kafkas ırkının müslüman nüfusunu en yüksek insan gibi gösterir ve kaydeder ki, gelişmenin esas sorumluları işte onlardır. Fakat o buradaki pir, beg, seyyid, ağa, şıh ve b. Azeri Türk kutsallarını “Arap” adlandırıyor ki, gerçekte onun döneminde Kafkasya'da arapça konuşan halk olmamıştır.

Kaşgarlı Mahmud'un kayda aldığı hadislerin birinde Allah Doğu'daki Türkleri kendi ordusu adlandırıyor ve gazabı tuttuğu halkın üzerine bu orduyu gönderiyor. Kuran'da bu devler Allah'ın sevgili halkı adlandırılıyor (Kuran, 5:54). Eflatun'un yazdığına göre ise yer insanlarını Allah kendisi değil, onun ilk yarattığı bu sevimli halkı, yani dev Türkler (Gök Türkler) yaratmışlar: "Bu yüzden ben size yaranışının başlangıcını ve tohumunu sunuyorum; kalanları ile kendiniz uğraşıp, ölümlülük ile ölümsüzlüğü birleştirip canlı varlıkların yaranışını tamamlayın, sonra onlara gıda hazırlayın, qıdalandırın ve onları geri alın, ölümden sonra onları yeniden kendinize kabul edin "(Platon, “Timey”, 41 B,D,S). Bu ise o demektir ki, insanların ölümünden sonra onların ruhlarını göğe geri alan “Azrail”  nesli de “Azer eli”nin melekleridir. Tarihçisi M. Horenatsinin Türkleri - melek, yani “Tork-Anqelea” adlandırması bu anlamdadır (М. Хоренаци, книга I, sayf.8). Öyle anlaşılıyor ki, kaynaklarda kadusların, yani kutsalların «qaniçen (qanasusamış) kadus» adlandırılması, onların ölüm meleği olan Azrail (İsrail/Azerel) nesli olması ile ilgilidir. Bu arada, eski Mısır'da da Oziri/Osiris Allah'ı, yani Asar/Azer - ölüm şahlığının Allah'ı ve şahı sayılıyordu.

Bütün bunlar o sonuca varıyor ki, Türkler - yerin adi insanlarından farklı olan Gök insanının neslidir. M. Horenatsi ise açık yazıyor ki, bütün kutsal yazılar sadece "seçilmişler" denen yahudilere aittir, sıradan insanlar ise nefrete layık oldukları için yazılarda kayd olunacak kadar önemsenmemişlerdir. Demek, eski kaynaklardaki tüm yazılar, aynı zamanda eski Mısır, Sümer, Yunan, Çin, Hint ve b. yazılar bu veya diğer seçeneklerde işte Gök insanın soyu ile, yani Azeri-Osman Türklerinin eli ile ilgilidir. Sıradan insanların hayatı ise diğer canlıların hayatından çok farklı olmağı için bu kitaplarda yazılmaya lâyık değildir.

Bunlar hakkında daha geniş bilgi "Batıni-Kur'an" kitabımda verilmiştir.

 

Firudin Gilar Beg

http://gilarbeg.wordpress.com

http://www.gilarbeg.com

/