Cennet hakkında gerçekler ve onun vereselikle verilmesi


     

(Makale Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir)

 

            Cennet nedir, nerede ve nasıl ortaya çıkmıştır? Biz bu cennete düşebilir miyiz? Bu konuda bilgileri nereden öğrene biliriz vb. sorular insan yaşlandıkca, onu düşündürmeye başlayan en temel sorulardır. Bu sorulara cevap bulmak için ise, eski kaynakları dikkatle incelemek gerekir. Fakat bu kaynaklar özel mantıkla yazılmıştır ve onları anlamak için, eski sırları bilmek önemlidir. Bu konuda ben, "Batıni-Kur'an" kitabımda, makalelerimde geniş bilgi verdim ve bildirdim ki, tüm eski yazıların batıni, yani gizli anlamları vardır. Sembollerle yazılan bu gizli anlamlarda, Allah'ın bu dünyada yaptığı çalışmalar irdelenmiştir.

          Eflatun'a göre, bütün eski yazılar ve diğer şeyler, gizemli bir olaya ayrılmıştır (1). Bu olay ise, Allah'ın, insanların tam mutluluğa ulaşması için gökte yarattığı Cennetle bağlıdır.

         Cennet hakkındaki bilgilere, hemen hemen tüm halkların rivayet ve mitolojilerinde rastlanır. Sümer, Mısır ve Çin dahil, Hint, Kelt, Arap, Rus, Japon ve s. halkların kaynaklarında Cennet hakkında bilgiler veriliyor ve bu bilgiler hiç de fantezi gibi kayıt edilmemektedir. Bu ise o demektir ki, bu verilerde gerçek vardır, yani Cennet gerçekten mevcut olmuştur.

         Eflatun "Fedon" eserinde, insanın öldükten sonra o dünyaya düşüp, orada ebedi yaşamasını realite olarak gösterir ve kaydeder ki, "orada da insanlar yer yüzünde  yaşadıkları gibi yaşıyorlar. Onların da orada kendi tapınakları, kutsal yerleri vardır ve o dünyada, yani cennette dertsiz-gamsız ömür sürerler. O dünyadakiler yerdeki insanlarla rüyagörme vb. telepatik yollarla haberleşirler ... Bizim için su, deniz neyse, onlar için o hava'dır. Bizim için hava neyse, onlar için o efirdir. Onlar asla hasta olmuyorlar. Akılda, görme ve işitmede bizden, hava sudan ve efer havadan ne kadar temiz ise, bir o kadar farklılaşırlar "(2). Demek, eski dönemin en görkemli filozofu olan Eflatun'a göre, Cennet gerçekten mevcuttur.

         Cennet hakkındaki ilk bilgi, daha 5 bin yıl önceki Sümer yazıtlarında verilir. Burada, Tanrıların ebedi yaşaması için yarattıkları Dilmun mutluluk adasından bahs ediliyor. Genellikle mutluluk sembolü bütün eski kaynaklarda, insanın ölümünden sonraki durumuna, yani insan ruhunun düştüğü mekandaki durumuna ait edilir. Eski yazıların ünlü araşdırıcısı David Rohlünde yazdığına göre, Dilmun - ölmüşlerin ruhlarının o dünyada mutluluğu tattığı yerdir. Burada defn olunmak, insanın hayatı boyunca Allahlara sadık olmasının  en büyük ödülüdür. Rohlün getirdiği alıntılar göre, Dilmun - Zaqros dağ tepelerinin arkasında, İran topraklarında bulunmaktadır. Güneşin doğduğu yerde, yani Doğu'da kurulmuş Cennet, kaynaklarda "ölmezler ülkesi" olarak adlandırılır ki, oranın halkı ne hastalık, ne ölüm bilmezlerdi. Buraya mutluluk, huzur yeridir ve en önemlisi güvenli yerdir (3).

          Ünlü arkeolog ve akademisyen Peter Kornuelle göre, Dilmun/Tilmun adasının diğer adı Tilosdur ki, bize bu sembol Tolis gibi bilinmektedir (4). Kaynaklarda Tolis (Toliş) sembolü Göktürk Kağanlığı ile ilişkilendiriliyor ve Türk Budinu adlandırılıyor. "Moyun Cor" Anıtı'nda Türk hanı Tolis iddia ediyor ki, o Tanrı'da olmuş ve orada El yaratmıştır. Orhun Yenisey abidelerindeki Mogilyan ve Gültekin metinlerinin ilk satırlarında ise Türk hanı iddia ediyor ki, işte O, Tanrıtek Tanrı yaratmış ve Tanrıtek Gökte oluşmuş bilici Türk Hanıdır (5). Türklerin gökte Tanrı, yani Allah yaratması kaynaklarla da doğrulanmıştır. Bu kaynaklarda "türk" kelimesi "teurq" diye geçiyor ki, Batin biliminde bunlar eş anlamlı kelimelerdir. Halkidli Yamvlih, kendisinin temel kitabı olan "Mısır sırları hakkında" kitabında teurqları Mısır mediumları gibi gösteriyor ve açıklıyor ki, onların son amaçları - ruhlarının yaratıcı Allah'la vahdetidir (6). O, teurqun Allah'la vahdet için geçirdiği ayinleri "teurqiya" adlandırıyor. Onaylanmıştır ki, "teurqiya" sözü - Allah'la vahdete ulaşmak için kahinlerin yaptığı kurban töreni, ayin demektir ve onu "Allah yaratma" gibi de tercüme ediyorlar. Demek ki, türk kelimesi en eski kaynaklarda - "gökte Allah yaratan bilge" anlamında olmuştur. Teurqların gökte Allah yaratma sürecinin teknolojisi Hint kaynakları olan Upanişadalarda kayd ediliyor. Burada brahman ve medyumlar - söz, kurbanlık formülü ve büyü hareketlerle, kurbanlık hayvanların ruhlarının gökte toplanmasına ve onların iradelerini gerçekleştiren kozmik varlığa, yani Ele dönüşmesini  başarıyorlar. Bu demektir ki, Göktürk Kağanlığı - Gökte, kurbanlık hayvanların ruhlarından, magi ile oluşturulmuş El anlamındadır ve bu Eli - Tolis (Toliş) Türk Budunu yaratmıştır. David Rohlünde Dilmun adlandırdığı, ölmüşlerin ruhlarının o dünyada mutluluğu tattığı ülke de - türklerin Gökte yarattığı Göktürk Kağanlığıdır.

          Hintlerin meşhur "Bhaqavad-Gita" kitabına göre ruhlar dünyası - Dharmakşetradakı Kuru alanında yaratılmıştır ki, burada Allahlar kurban töreni keçiriyor. İşte buradaki "savaş" dan sonra - ruhlar dünyası, yani günahlardan, mutsuzluktan öte brahman dünyası oluşuyor ki, bu da ebedi mutluluk dünyası anlamındadır (7).

            Dilmun sembolü Sebeosun eserinde Delum gibi yazılıyor ve onun Midiya dağları ile ilgili olduğu gösterilmiştir (8). İran topraklarında bu sembol Deylem gibi bilinmektedir ve burası İsmail'i devletine dahil olmuştur. Ebu el-Ala İbn Hassul, "Türklerin diğer savaşçılardan üstünlüğü ve büyük sultanın bulunuşunun kadri kıymeti" eserinde, İbrahim es-Sabinin "Et-Taci" kitabına göre, Deylemilerin geneologiyasını, onların devletlerini, liyâkatlarini özel olarak belirtiyor ve onların tam mutluluğa ulaşmalarının sırlarını ve onların zamanı geride bırakmalarını  özel vurguluyor (9). Demek ki zamanı öncelemiş ve tam mutluluğa ulaşmış Deylemler - Dilmun adasında ölümsüzlük ve mutluluk kazanmış Tolis türkleridir. Buradaki ada sembolü, Dilmun Cennetinin gök okyanusunda ada gibi tasavvur edilmesi anlamındadır.

          Deylem arazisine kaynaklarda Gilan denir ki, Herodot bu araziyi Gelon gibi kaydediyor ve ahalisini de skif/sak kavmi olan Budinler adlandırıyor. Budinler ise Tolis (Toliş) Türk Budunu anlamındadır. Kaynaklarda sakalar derken, ünlü sayılan Sisaka soyu kastedilmektedir ve Gel eli olan Gelarküniye ait ediliyor. Deylem (Delum) simgesi de Gelarkünide yaratılmış Telami dikilisidir (10). Demek, Gilan, Gelon, Deylem, Delum vb. deyince, Gel Eli olan Gelarküni anlaşılmalıdır. Gel şehri, yani Geliopol - eski Mısır yazıtlarında, Allah'ın "Dünya"yı yaratmaya başladığı yer sayılıyor ve kaynaklara göre, Asar/Osiris Tanrısı'nın vücudu burada yatıyor. Eski Mısır kaynaklarında Asar/Osiris/Azer şahlığı - ölüm şahlığı, yani Cennet adlandırılıyordu ki, ölenlerin ruhu burada yaşamlarını sürdürüyorlardı.

         Eski Mısırlıların "Ölüler Kitabı"nda, ölüm şahlığı Sehet-Hotepet, veya "Huzur (huzur) alanları" (Elysee alanları) adlandırılıyor. Bu kitaptaki bir bölümün metni şöyledir: "Buradan Sehet-Hotepet ve ışığa çekilme bölüm başlanıyor: Ölüm şahlığına giriş ve çıkış hakkında bölüm: Sehet-Aaru-da görünme: Rüzgarlar hükümdarı, güçlü şehir Sehet-Hotepetde kalma: Orada güç kazanma: Orada Hu-ya dönüşüm: O topraklarda ekin ekme: Orada ürün depolama: Orada beslenme: Orada susuzluğu def etme: Orada cismani muhabbetle uğraşma: Ve yerde yapılanları hepsinin orada yapılması" (11). Bu ise o demektir ki, Dilmun cenneti, bizim yaşadığımız fiziksel mekan olarak yaratılmıştır ve insanların ruhları, orada da bu dünyadaki gibi yaşıyorlar.

         Ünlü akademisyen David Rohl, Dilmun mutluluk adasını aynı zamanda dev yılan karakterinde gösteriyor  ve aynı zamanda Atum-Harakti karakterinde büyük Güneş Tanrısı ve Ra-Atum Allah'ı adlandırıyor (12). Buradaki Atum sembolü, Sümer yazıtlarında Etemenanki, yani Atum-Nunki biçiminde yazılıyor ki, bu da Babil'de dikilmiş "Yerle Göğün temel evi" anlamındadır. Tevrat'a göre, işte Babil Kulesi'nin inşasından sonra Allah insanların dillerini değişip, dünyaya dağıtdı ki, bu yapı hakkında bilgiler insanlar için gizli kalsın. Demek, Göklere erişecek Babil kulesi öyle Dilmun Cennetinin simgesidir.

         David Rohl, Cennetin oluşturulduğu yeri Edin adlandırır ki, Kuran'da da Cennetin isimlerinden biri Adn gibi kayd ediliyor. Kuran yazıyor: "Allah mümin erkek ve kadınlara ebedî kalmak için altından ırmaklar akan bahçeler ve Adn cennetinde güzel yerleşim yeri vaad etmiştir. Allah'ın bu hoş niyeti daha büyüktür: bu - büyük mutluluktur ... Onların Allah katındaki ödülü - altında ırmaklar akan Adn cennetidir ki, onlar orada ebedi kalacaktır ... " (13).

         Batın ilminde Adn/Edin sembolü aynı zamanda Din simgesidir ve bu da insanın inancını belirtir. Ünlü İslam alimi Muhiddin ibn Arabî'nin yazdığına göre, İslam dini de gökte yaratılmış dünya anlamındadır ve onu kabul eden insanın ruhu, o dünyada ömrünü sürdürecektir. İbn Arabi bildiriyor ki, Allah İslâm dinini ve müslüman gibi ölmeyi İbrahim ve Yakup oğullarına vasiyet etmiştir. Burada "Din" simgesi - "El" sembolü ile ifade ediliyor (14). Bu ise o demektir ki, İslam Dini öyle Deylem Türklerinin gökte yarattığı Göktürk Kağanlığıdır ve bu Cennet de Allah tarafından Azer oğlu İbrahim peygamberin soyuna vaat edilmiştir.

         Muhiddin İbn Arabi, insan öldükten sonra ruhunun düştüğü mekanı alev, ateş gibi kaydediyor. Bu ateş İbrahim peygamberin atıldığı İlahi ateştir. İbn Arabi insan ruhunun bu ateşte yaşamasını realite olarak gösteriyor ve açıklıyor ki, Allah - öldükten sonra insanın ruhunun buraya düşmesinin tek ilkesini oluşturmuştur (15). Ben, "Azerbaycan - Azer ateşinin yaratıldığı yerdir" adlı makalemde, İlahi ateşin Azerbaycan ve Azerilerle bağlı olmasını olgularla gösterdim.

         İlahi ateş hakkında Ammian Marsellin yazıyor: «Konuşuyorlar ki, eğer buna inanmak mümkünse, (Midiya) medyumlaı kendilerinde hiç sönmeyen ve gökten düşmüş ateş koruyorlar. Asya şahlarına sunulmuş bu ateşin  küçük bölümü mutluluk getiriyor (16). Bu demektir ki, Asya şahlarının nesli öyle Azer oğlu İbrahim peygamber'in neslidir  ve Cennet de işte onların soyuna vaat edilmiştir.

            Tevrat'ta, Tanrı'nın İbrahim'e, İsaqa, Yakub'a ve onların üremelerine miras olarak vaat edilen Cennet - Knun ve Lbnun, yani Kenan ve Alban gibi kaydediliyor (17). Burada Knun sembolü - yer altında inşa edilmiş Etemenanki tapınağı, Lbnun sembolü ise, bu tapınağın göklerinde oluşturulmuş ve Cennet anlamında olan Alban ülkesidir. Tarihçi M. Horenatsinin "Ermenistan tarihi" kitabına göre, Alban ülkesi - vereselikle Gelarküni soyundan birine ebedi verilmiştir (18). M. Horenatsi Gelarkünini Gel adlandırıyor ki, bu da onun, Mısır'ın Geliopol şehri anlamında olması demektir.

            Gök Türklerin Gel şehrinin göklerinde yarattığı El, yani "Gel-Eli" sembolü kaynaklarda Qalil/Halil vb. gibi yazılarak, İsa ve İbrahim peygamberlere ait ediliyor. Fakat Qalil/Halil sembolü diğer kaynaklarda Qolelu/Halul gibi de yazılarak Karluklara uygulanır. Kaynaklara göre, Doğu karluklar gellerdir ve bilim adamlarının  çoğu  gelleri ve qelolu kavmini Karluk hesap ediyorlardı (19). Batın ilminde Karluk sembolü "Qor-İlahi" (Horus Allah'ı), kutsal Gelar vb. anlamlar taşıyor.

          Halul/qolelu, yani halil sembolü sufizmde Allah'la vahdet teşkil etmek, Allah'a kavuşmak (hulûl) anlamındadır. Batın biliminde bu semboller "Allah" kelimesi ile de aynı anlamlıdır ve Halilullah deyince de bu sembolün Allah'a ait olması belirtiliyor. Allah'la vahdete nail olanlara sufizmde aynı zamanda Beg denir ki, bu da onun tarika yolunun "bekâ" seviyesini yükselmesini ve bu seviyede İlahla (Ana madde) birlikteliğini gösteriyor. Karluk şahların titullarının da Yabqu, yani Ya-beg olması, Karlukların Allah'la vahdetine işarettir. Bu ise o demektir ki, Halul/Qolelu adlandırılan Karluk Yabquları - M. Horenatsinin Gel adlandırdığı Gelarküni beğleridir.

          Şunu da belirtmek gerekir ki, İslâm'daki "cennet" simgesi olan “behişt” kelimesi - "Beg-şiyat" olarak açıklanıyor ki, "şiyat" sembolü eski kaynaklarda şenlik, mutluluk, saadet, gelişme, bolluk ve s. anlamında olmuştur. Demek cennet (behişt) - "beglik düzeyinde oluşturulmuş mutlu  yaşam" demektir. Kaynaklardaki "Baki İrem" sembolü de sufizmde - "beglik düzeyinde oluşturulmuş İrem" görüşünü belirtiyor ve İrem bağının cennet anlamında olmasını belirtiyor. Batın ilminin kurallarına göre, dilimizdeki Vahiy ("Vahiy") sözü de - Bekâ/Beg sembolünden oluşmuştur. Vahiy – tarikanın bekâ makamında ana maddeden ve onunla vahdet teşkil eden Rahman Allah'tan gelen bilgi demektir.

          Bütün bunlar göstermektedir ki, Cennet - ölmüş insanlarının ruhlarının yok olmaması için gökte yaratılmış dünyadır ve bu dünyayı da Talış dağlarının sakinleri olan Gelar türk beğleri yaratmışlar. İslam dini de Muhiddin İbn Arabî'ye göre onlara verilmiştir.

          Eski Mısır yazıtlarında cennet anlamında olan ölüm şahlığı - Asar/Osiris/Azer Tanrısı'nın şahlığı adlandırılıyor ki, bu şahlık Gel ilinde, yani Gelarkünide yaratılmıştır. Metinlere göre, ahirete yakın Asar/Osiris/Azer Allah'ı ölür ve sadece sonradan karısı İsida ve oğlu Qor (Horus)  onu hayata geri getiriyorlar. Asar/Osiris/Azer Tanrısı'nın ölümü, gökteki Cennetin ahirette yok olması ve sonradan yerine yeni ruhlar dünyasının oluşması anlamındadır. Tüm Mısır yazılarının ana konularından biri de ahirette yeni Asar/Osiris/Azer Tanrısı'nın doğması konusudur. Bu doğumun sembollerle tasviri - Ölüm şahlığı olan Sokaris (Arsak) mağarasında gösteriliyor. İnsan gibi doğmuş Asar/Osiris/Azer öldükden sonra, onun ruhu Ra-Amon Allah'ın huzuruna kalkıyor ve burada Yukarı Mısır'ın, yani Cennetin tacını Ra-Amon Tanrısıdan kabul ediyor. Bundan sonraki dönemin sahibi ise artık Güneş Tanrısı Ra-Amon değil, onun ruhunu taşıyan Ay Tanrısı Tot oluyor. Bilgeliği ile seçilen Tot, diğer yerde bilge Bekhoris adlandırılıyor ki, bu da onun Qor (Horus) fironlarının beğ soyundan olması demektir.

           Qor (Horus) sembolü kaynaklarda Horis/Horus vb. gibi yazılıyor ve Hıristiyanların Hrist/Hristos, yani İsa peyğamberi de Qor (Horus) Allah'ı demektir. Öyle anlaşılıyor ki, ahirette gelen Qalileyli (Gel-Eli) İsa peygamber öyle Mısır'ın Qor (Horus) Tanrısı'dır. İsa sembolü - eski Mısır yazılarında "Allah ruhu" anlamına gelen Şu Allah'ı gibi, yahudilerde Yeşu, müslümanlarda ise Şii gibi kalmıştır. Muhiddin İbn Arabi, İsa peygamberi - "mutlak vilayetin mührü" adlandırıyor ki, bu da onun imam Ali ile aynı karakter olması, imamlık ve hıristiyanlığın fonksiyonlarının örtüşmesi demektir (20). Bu ise o sonuca yol açıyor ki, ahirette Cennet - imam Ali neslinden olan bilge bir kişiye verilecektir. İmam Ali fedaileri ise kaynaklarda Gel/Gelat aşırı bâtınî Şiileridir ve bu konuda ben "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde geniş bilgi verdim. Gelat sembolünün Hüld gibi yazılışı ve Kuran'da cennete ait edilmesi, Hüld Cennetinin Gel türk beglerine vaat edilmesi demektir (21).

             Kur'an'da Cennet'in ahirette yenisi ile değişmesi açık yazılıyor. Burada belirtiliyor ki, vaat edilen cennet ahirette yeniden oluşacak ve kendi görevini yerine getiren varise kısmet olacak. Hiç kimse onun önünü alamayacaktır. Ahiret mahkemesinde bu Cennete sadece masum insanlar düşecekler. Adaletsiz insanlar ise tabii ki, ebedî mutluluk sayılan Cenneti görmeyecekler (22). Kuran'a göre varis de öldürüp-dirilme yeteneğine sahip olacak: "Senin Allah'ın meleklere: Ben yeryüzünde bir" halife" kılacağım" dedi ...İşte Biz - Biz öldürür ve diriltiriz ve biz mirasçılarız ... Musa halkına dedi: "Allah'tan yardım isteyin ve sabredin! Oysa Yer Allah'ındır: O onu, kendi kullarından dilediğine vereselikle verir, Allah'tan korkanların sonu iyidir! ... Bu bağı biz kullarımız arasında sakınanlara vereselikle vereceğiz! .... Biz  Zebur'da da yazdık ki, toprak vereselikle  benim mümin kullarıma ulaşacak! ... (Ya Allah) Beni Naîm cennetinin varisi et!" (23).

            Yazdıklarımdan çıkan sonuç şudur ki, Cennet - Ecdâdlarımız tarafından gökte yaratılmış ruhlar dünyasıdır. Bu ruhlar dünyası Azerbaycan göklerinde - kurban ve büyü ritüelleri vasıtasıyla oluşturulmuştur. Ahirette bu dünya yenisi ile değiştirilecek ve vereselikle varise, yani Azeri türk beylerinden bir kişiye ulaşacaktır.

             Bütün bunlar hakkında daha geniş bilgi ve kesin olgular, yazarı olduğum "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde verilmiştir.

 

                                     Edebiyat

 

  1. Platon, «Politik», 269s
  2. Platon, «Fedon» 110, 111
  3. Д. Рол, «Генезис цивилизации. Откуда мы произошли…», Ексмо, М., 2002, sayf. 267, 271
  4. Д. Рол, «Генезис цивилизации. Откуда мы произошли…», Ексмо, М., 2002, sayf.  275
  5. Ə. Rəcəbov, Y. Məmmədov, “Orxon – Yenisey abidələri”, B, 1993, sayf. 104,134
  6. А. Ф. Лосев “История античной эстетики», sayt: http://psylib.ukrweb.net/books/lose007/txt40.htm
  7. Упанишады, М., 2000, sayf. 252
  8. Себеос. История императора Иракла. 37, отд. III, böl. 37
  9. Ф. М. Асадов, «Арабские источники о тюрках в раннее средневековье», Б., 1993, sayf. 104-107
  10. М. Хоренаци, kit., II, böl.. 8
  11. Уоллес Бадж Э. А. – “Египетская книга мертвых”, М-СПб, Ексмо, 2005, sayf. 523, 524
  12. Д. Рол, «Генезис цивилизации. Откуда мы произошли…», Ексмо, М., 2002, sayf. 438, 439
  13. Quran, 9:72, 98:8
  14. Mühiddin ibn Ərəbi, “Füsus ül Hikəm”,böl. 8
  15. Mühiddin ibn Ərəbi, “Füsus ül Hikəm”,böl. 18
  16. «История Иранского государства и культуры, М., 1971, sayf. 216
  17. Библия, Втор.1:6-8
  18. М. Хоренаци «История Армении», I kitab, böl.12
  19. L. Qumilyov, «Qədim türklər», B., 1993, sayf. 473
  20. Анри Корбэн, История Исламской  философии, sayf.40, sayt: http://ruh.kz/blog/anri-korben-istoriya-islamskoi-filosofii
  21. Quran, 25:15
  22. Quran, 14:48, 55:46,62, 6:134,135, 7:8,9
  23. Quran, 2:30, 15:23, 7:128, 19:63, 21:105, 26:85

 

                                                                                                 Firudin Gilar Beg

                                                                                           www.gilarbeg.com